Uzun zamandır yazmıyordum, özlemişim. Hazır hafta sonu gelmişken ve hissedilenler de epeyce birikmişken yazmamak olmaz dedim. Yazımın başlığından anlaşılacağı üzere empati kuramayanlar yani dünyada tek gerçek kendileriymiş gibi yaşayanlardan yana epeyce dertliyim, dertliyiz biz bencil olmayan, vicdan sahibi insanlar olarak. Bu yüzden de içimden geldiği gibi yazmak istediğim, içimi dökmek istedim. Yazarken fonda çalan, çok geç keşfettiğim The Civil Wars adlı şahane grubun "Dance me to the end of love"a yaptığı enfes coverı dinliyorum ve okurken sizin de fonunuzu doldurması açısından paylaşmak istiyorum.
Evet, gelelim konumuza. Günlerdir etrafımdaki bazı dostlarımla yaptığımız hararetli konuşmalarda hep dönüp dolaşıp aynı yere geliyoruz. İnsan ilişkilerinde yaşadığımız büyüklü küçüklü sorunlarının çoğunun sebebi kişilerin kendilerini düşünmesi değil, "sadece kendilerini" düşünmesi oluyor çoğu zaman. Yani sorun şu ki; nasıl dilimizden düşürmediğimiz bir "seni seviyorum" sözü varsa o sözün getirdiği de bazı sorumluluklar olduğunu ve bunlardan birinin de sevdiğin, değer verdiğin insanı kendin gibi düşünmek olduğunu bir türlü algılayamıyor insanoğlu. Çoğuna göre birini, bir şeyi sevdiğini söylemek daha çok sevilmek için atılan bir yem gibi. Ve insan, salt bencilliğinden vazgeçmediği sürece asla gerçekten sevemeyeceği ve mutlu olamayacağı gerçeğinin farkına varamayacak kadar kör bakıyor dünyaya. Anlık zevkleri, egosu uğruna ruhunun en derinine inemeyip; mutluluğun ve iç huzurun sadece aynada gördüğü gülümseyen yüzden değil de sevdiklerinin yüzündeki gülümsemede pay sahibi olmaktan geçtiğini fark eden kaç insan var ki bu dünyada? Kim ki bu gerçeği fark etmiş ve ona göre yaşıyor, o insanlar fark edilir zaten dostlarının sayısı ve niteliğinden. Çevresindeki kalabalıktan demiyorum dikkatinizi çekerim, o kalabalıkların içinde yalnız çünkü çoğu. Ve en kötüsü de doğruyu, gerçeği göremeyenin halidir. Hepimiz düşeriz bu hale ama eminim çoğumuz bir ders alarak devam ederken hayatımıza, yanlış olanı çıkartıp doğruya yer açarız. Yani zarar görmemek adına, güzele yüzümüzü dönüp hayatımızı iyilerle doldurmak adına böyle yapmayı tercih ederiz. Böyle yapmayıp, kötüyü, çirkini, yakışmayanı hayatından çıkarmayan, çıkaramayan insanlarsa sadece kendilerine değil sevdiklerine ya da onları sevenlere de zarar verirler. Biz dokunduğumuzu güzelleştirmek için yaşayan bir grup aptal değiliz! Bir bildiğimiz var bu hayatta, bu yüzden bu kadar içten gülüyoruz sadece 32 dişimizle değil, tüm benliğimizle, kalbimizle. Bu yüzden sevdiğimiz insanlara zarar vermiyoruz, koruyoruz yeri geliyor kendimizden, kıyamıyoruz. O yüzden mutluluk oyunu gibi gelmesin bu mutlu olamayanlara, bu hayatın ta kendisi, bizim için en büyük gerçeği. Bu yüzden yanımızda bizimle iş için güç için, geyik için, sohbet için kısacası çıkarları için değil de gerçekten olmak istedikleri için olan onlarca insan var. Biz gerçek insanlarla, gerçek ilişkiler yaşayıp gerçek diyaloglarla gerçek masallar yazan bir grup insanız şu dünyada. O üzerinde yaşadığınız sömürdüğünüz dünyada hala güzel olan bir şeyler varsa bu da bizim gibi insanlar sayesinde oluyor aslında. Bu yüzden bu dünyada tek başınaymışçasına yaşayan, kararlarını sadece kendi çıkarları doğrultusunda veren, hayatında olup bitenin, eylemlerinin, hayatına aldığı insanlarının eylemlerinin sonuçlarını düşünemeyen ve amaçlayarak ya da amaçlamayarak sevdiği insanlaraa maddi manevi zarar veren, onları koruyamayan herkesi omuzlarından tutup silkeleyip "Yalnız kalacaksın, yalnız!" diye uyarasım var. Aptal insana da tahammülüm yoktur ama en fenası bencil insan bence. Düşünsenize kimseyi düşünmeden, sadece kendi keyfine göre yaşayan birini kim ister ki hayatında? Dünyanın en güzel kadını, en havalı erkeği de olsa antipatik gelmez mi size? Daha geçen gün konuştuk dostlarla; yanındaki kız arkadaşı, sevgilisi rahatsız olur diye, karşı cinsten sevdiğimiz bir arkadaşımıza rastladığımızda nasıl selam vereceğimize bile 40 defa düşünüp öyle karar veriyoruz biz. Hassas dengeleri bozmamak adına, değer verdiğimiz belki de sadece bir sınıf arkadaşımızın hayatında herhangi bir hoş olmayan diyaloğun nedeni olmamak adına kafatasımızın içindeki beynimizi kullanıp elimizi de vicdanımıza götürüp aklımıza eseni değil de en doğru olanı yapmaya çalışıyoruz da yapmayanın aklından kalbinden zoru ne? Bu kadar mı zor bir insana, hayatına ve sevdiği insana saygı duymak? Duyamayanların kaçının hayatında şimdi o sevdiği insanlar, o sevgililer, o dostlar? Hayatımıza, varlığımıza, beğenilerimize, zevklerimize, başarılarımıza, yaptıklarımıza, yapamadıklarımıza ve her şeyden önce sevdiklerimize saygı duyamayanları; bizi tanımadan, hissetmeden, bilmeden sevdiklerini sananları hayatımızdan çıkarmadan bu dünyada bize huzur yok a dostlar. Dost olalım, sevgili olalım, abla-abi olalım hepimiz, hayatına girdiğimiz insanlardan sorumluyuz, uzaktan bakmak olmaz, kalbe girmek orayı tanıyıp orada kalabilmek lazım. Empati kurmak lazım, ben ben ben diye başlayan cümleleri bırakıp "O" diye düşünüp adım atmak lazım bazen. Zor değil korkmayın, kendinizi düşünürken yanında başka birini de düşünerek attığınız her adımdan sonra karşınızda size bakıp gülümseyen yüzü görmeye değer inanın.
Empati kuralım, kurmayanları uyaralım, sevelim sevilelim. :) Çok damar olacak belki ama yokluğumuzda, hatta ebedi yokluğumuzda düşündüğümüz kadar düşünüleceğiz ve o günün ne zaman geleceğini, o gün gelene kadar asla bilemeyeceğiz.
Mutlu kalın, sevdiklerinizle ve sizi sevenlerle kalın. Ben öyle yapıyorum, çok güzel oluyor. :)